HaberlerTekne DünyasıYaşam

İstanbul’un yüzen evleri yeniden tasarlandı.

Gemi tasarımcısı Mert Ünnü, 80 yıl önce yapılan İstanbul’un yüzen evlerini yeniden tasarladı

İstanbul’da 1940’lı yıllarda Mimar Ahsen Yapanar, maliyeti yaklaşık 800 TL olan ve ticari olarak imal ettiği bir yüzen ev yapmış. 1970’li yıllarda ise Mimar Melih Koray “katamaran” yani iki gövde üzerine bir yüzen ev inşa etmiş. 1950 ve 1960’lı yıllarda ise bankalar mevduat hesabı olanlara çekilişle yüzen evler hediye etmiş.

Yüzen evler İstanbul’un plajlarında ve koylarında uzun süre boy göstermiş. Kimisi yazlık olarak kullanmış, kimisi de sürekli yaşama maksatlı. Fakat kıyıya bağlama, bakım sorunları ve kıyıların zamanla kazıklı yollarla doldurulması, plajların deniz kirliliği nedeniyle kapatılması ve yok edilmesi, kotraların ve motor yatların lüks ve cezbedici yapılarıyla daha fazla odak noktası haline gelmesi, yüzen evlere olan talebi azaltmış. Bir de  o dönemde yapılan yüzen evlerin kendi kendilerine hareket edemiyor oluşu (motorları olmaması nedeniyle) ve diğer etkenlerle beraber İstanbul’un yüzen evleri birer birer yok olmuş.

BETONA KARŞI YÜZEN EV

Yaklaşık 80 yıl sonra bu defa başka bir tasarımcı İstanbul için yeni ve modern yüzen evler tasarladı. Maltepe Üniversitesi Gemi ve Yat Tasarım Bölümü Öğretim Görevlisi ve Deniz Araçları Tasarımcısı Mert Ünnü, “Betona mahkum olan hayatlarımızı maviyle buluşturmak için eşsiz bir fırsat” olarak tanımladığı “Yüzen Ev” projesini aktarırken 1940’lı ve 70’li yılların başında imal edilen yüzen evlerin ahşaptan yapıldığını ve makinesi olmayan deniz yapıları olduğunu söyleyen Ünnü, elektrik, duş-tuvalet, mutfak ve diğer unsurların yeterli düzeyde olmamasından kaynaklı yüzen evlerin ömürlerinin kısa sürdüğünü ifade ediyor. Peki, Ünnü’nün yüzen evlerinde neler var?

“ELEKTRİĞİNİ KENDİ ÜRETECEK”

Ünnü’nün verdiği bilgilere göre;  yeni tasarlanan yüzen evler 11.90 metre boyunda ve 5.50 metre eninde katamaran yapıda gövdeye sahip. Yüzen ev üç oda, bir salon, bir açık mutfak ve bir banyo-tuvaletten oluşuyor. Yüzen evlerin toplam beş yatak kapasitesine sahip olduğunu söyleyen Ünnü, tasarımları hakkında şu bilgileri verdi: “Üç çocuklu ailelerin rahatça yaşayabileceği ortama sahip. Yataklar gerekirse ranza olarak da kullanılabilecek. Tekne gövdesi katamaran yapının her iki tarafında da üç ayrı perde posta ile bölündüğü için olası çarpmalarda yüzen evin batmazlığı artırıldı. Temiz su yapıcılarıyla içme ve tüketim suyunu da kendisi karşılayabilecek. Güneşin açısına ve konumuna göre baş ve kıç tarafında yer alan ve uzayabilen güneş panelleri ihtiyaca göre açılıp kapanabilecek, bu sayede hem güneşten koruma hem de enerji üretimini ihtiyaca göre arttırma amaçlı kullanılabilecek. Yüzen evler bünyesinde iki atık su tankı ve bir katı atık tankı içeriyor. İlk atık su tankı gri su olarak tabir ettiğimiz lavabo ve banyo sularını toplayabilecek. İstenirse bu sular ihtiyaca göre filtrelenerek tekrar dönüştürülebilecek”.

KAMUYA KAZANDIRILMASINI İSTİYOR

Mert Ünnü tasarımlarıyla deniz yaşamına ve betonlaşmaya dikkat çekmek istediğini vurguluyor. “Deniz gibi altyapı maliyeti olmayan bir ulaşım olanağından yeterince faydalanamadıkça, İstanbul’un şehirle bağının tam anlamıyla sağlanabileceği kanaatinde değilim” diyen Ünnü, amacını ise şöyle özetliyor:

“İdeallerin neredeyse ömür boyu borçlandırılıp bir beton kütleye mahkum edilmesine yönlendirildiği günümüzde özellikle çevreye duyarlı ve sağlıklı yaşam öngörülerini dikkate alarak yaşamak isteyenler için doğa dostu bir alternatif olması amacıyla ‘Yüzen Ev’i tasarladım ve projelendirdim”

İstanbul’un deniz ulaşımı için çok elverişli olduğunu ama bu imkanların yeterince kullanılmadığını vurgulayan Ünnü, deniz ulaşımının 1930’lu yıllardan daha geride olduğu görüşünü paylaşıyor. Sefer sayısının az, ulaşım ücretlerinin ise yüksek olduğunu ifade eden Ünnü, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bir yere gitmek belki mümkün ama dönüş kimi zaman mümkün olmuyor. Dolayısıyla insanlar denize paralel karayolu taşımacılığına yönlendiriliyor. Kontrolsüz ve dikine yapılaşma da İstanbul’u kimliğinden uzaklaştırıyor. Oysa İstanbul demek bir nevi deniz demektir. İstanbul  iki yarım adadan ve adalardan oluşan denizle iç içe yapısıyla denizleri olabildiğince korunması ve faydalanılması gereken bir nimet olduğu kanaatindeyim. Oysa biz kanalizasyonları denize akıtarak, yolları doldurarak, kontrolsüz yapılaşmaya müsaade ederek İstanbul’un şehirle olan bağını neredeyse tümüyle koparttık ve kopartmaya da devam ediyoruz.”

Maltepe Üniversitesi Gemi ve Yat Tasarım Bölümü Öğretim Görevlisi Mert Ünnü, tasarımlarını tamamladığı yüzen evlerin kamuya kazandırılması ve deniz ulaşımında kullanılmasını istiyor. Ünnü son olarak “Kamuya yönelik bilhassa kısa mesafeli deniz ulaşımı ve deniz yüzeyi temizliği ile ilgili deniz araçları tasarımlarına ve tamamen çevre dostu projeler üretmeye devam edeceğim.” mesajını veriyor.

Haber: Erhan Demirtaş / Gazete Kadıköy

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı