Atlantis Güncesi
ATLANTİS GÜNCESİ – 1
I
Emanet yüreğinde görüyorum ki
Dalgaların çoktan durulmuş, sular çekilmeye başlamış sende.
Zaten içinde gel-gitler olmasa, nasıl sancısız bir Deniz Feneri olur insan senin karasularında…
Alışma Sakın kıyılıklara, senin yerin düşsel gemiler…
Deniz diplerine düşürdüğün aşkların var senin
ve 24 saate sığdıramadığın ihanetlerin.
Oysa bilirim, ben güvertede oldukça;
Bir denizyıldızı kayacak her gece gökyüzünde
Aynı gecede kelimelerden gözyaşları bırakacaksın okyanusun derinliklerine
Ve belki de ömrünün tanışmadığı bütün ıslak aşk hikâyelerine.
Sonra, yosun kokusuna bürünen kıyı yollarının sanrılarına takılacak
ellerin kendiliğinden…
Denizce öykünmelerinde şizofren kurgularına gömülecek tutkuların.
Tuz kristalleri ile kaplanacak gemilerin daha varmadan limanlarına…
Gökyüzü siyaha matem katarken,
Gözlerinin suskun kızılı, ihtirasına kapılmış bir Akdeniz taşıyacak, Uykularında; can çekişen dalgalar kabaracak aniden,
ve bu gizli pişmanlığını, fırtınada sığındığın koy(n)umda arayacaksın…
Başka bir mevsimde başka bir denize saklayacaksın içindeki coşkuyu
Kendi yatağında, nehir olacak artık denizlerin…
Yama tutmayan gülüşlerin,
Acıttıklarının suskunluğu,
Ve bordeuex tortusu kalacak çaresiz bedeninin titreyen göğüslerinde…
Yaşattığın terk edilişimin yerini, mavi bir yalan alacak sonra…
II
(Düş’ün) Dégas’nın küçük balerini olmak
(Geçmişin) Modigliani kadınının hikâyesi
Avuçlarında çiğ bir hüzün, -baktıkça kendini sığ hissettiğin;
III
Atlantis Kralı Kronos’un parmakları, Poseidon’un kanatları altında ezilirken,
Çatlayan gölgelerine sızıyor Sakuntala’nın Kayıp Tanrıları…
Ve Ülkesini terk ediyor Cletio, kayıp cehennemden gelen gezginlerin
Papirüslerine uzandığı yolculukta …
Tütsü kokulu Kamaranda Katolik heykeller ardına saklanıp mum kılığına giriyorum,
– avuçlarını benimle ısıt diye.
32 senesi denizde geçen dudaklarım kalmıştı yontulmayı bekleyen
ve bir tek darbe aynı düşlerde -“Avcı kız(ı)” pusuya düşüren…
Aşk kokusu avuçlarımda!
Yüzümde parmaklarının izleri,
İçimde üç delikli taş bir çapa yüreğim.
O mavi düşlerden arta kalan son çocuksu kırıntılar da, vurgun yemesin diye her rüzgara açılır benim yelkenim.
IV
Sen!
Saçları eriyen kadın…
Ellerini nereye saklayacağını bilemezsin,
1716 Fransız bandrollü kuru yük geminin kutsal mabedinde.
Rotadan çıkmış cennet vaat ederim sana,
Şizofren bir aşk,
Gizemli koylar…
İnan(ma) bana!
Çıplak bedenine döşenmiş Seyir defterinde mayınlı bir ihanet
Gölgende ki karartı da pusulasız yolculuklar
Başparmağında gümüş bir aşk,
Dudaklarında esmer tütün kokusu…
V
Daha bilmiyorum, nasıl Denizler Aşktır bana…
Ve hangi pişmanlığı,
Hangi sevgiliyi anlatan kelimeye büyük harfle başlanır
Ama şunu unutma ki;
Benim kaçışım katliamdır ihanet bilmez maviliklere …
MEHMET AYDIN
Amatör Yazar/Ressam