Dalış YazılarıKöşe YazılarıNecat Coşkun

Sessiz Dünya – 11

Fransa savaştan yeni çıkmıştı. İşgalden kurtulduktan sonra Toulon’daki tersane acınacak durumdaydı. Buna rağmen, çalışmalarımız için gerekli malzemeyi bulmakta güçlük çekmedik.

Bir süre sonra, grubumuzun merkezini, daha muntazam bir binaya taşıdık. Bu arada yeni arkadaşlarla grubumuzu kuvvetlendirdik. Yeni arkadaşlarımız Maurice Fargues, Jean Pinard ve Guy Morandiere deniz subaylarıydı. Aramıza katılan bu arkadaşlar, kısa süreli bir kurs sonunda, mükemmel birer öğretici oldular..Devamlı teşebbüslerimiz sonucunda, çalışmalarımız için gerekli paraya, personele ,motorlara, bir kamyona ve motorlu yepyeni bir tekneye sahip olduk.

Çalışmalarımızın bu ilk devresinde, limanda istenilen her hizmete koşuyorduk. Faaliyetimizin ağırlık merkezini batık gemilerin yerlerinin keşfedilmesi, Alman torpillerinin Saint – Elme denizaltı gemisine alınması, tecrübe labarotvarlarının denize attıkları aletlerin yerlerine iadesi, içine giren torpillerin veya yabancılara ait dalgıç cihazlarının muayene ve keşif raporlarının hazırlanması geliyordu.

Çalışma alanımız genişlettikçe, motorlu tekne ihtiyacımızı karşılayamaz olmuştu. Bu sebeple Tailliez uzun çalışmalar sonunda, boyu yirmi iki metre olan iki motorlu V.P. 8’i bir dalgıç atölyesi haline getirdi. Bunda, basınçlı hava temin eden cihazlar, bir basınç azaltma odası ve bir basınç platformu vardı.

İngiliz denizaltı Araştırmaları Merkezinde incelemeler yapmak üzere İngiltere’ye gittim. Bu seyahatimde Sir Robert H. Davis’in idaresindeki, Siebe Gormen firmasının tecrübe ve araştırma tesislerini gezdim. Oraya yanımda götürmüş olduğum cihazlarımızdan bir kaçını vererek, karşılığında İngiliz kurbağa adamlarının en gelişmiş elbiselerini aldım. İngilterede bulunduğum sırada aldığım bir haberin, ilerdeki çalışmalarımızda büyük bir rol oynayacağını hiç tahmin etmiyordum. Bu haberle harekete geçerek, binbaşı Shelgord’la birlikte H.M.S. Deepwater’ı, İngilizlere Almanlar vermişlerdi. İngiliz kurbağa – adamlarıyla derin su dalgıçları tarafından mektep gemisi olarak kullanıyordu. İçindeki malzemenin miktar ve çeşit bakımından bolluğu beni hayran bırakmıştı. Binbaşıyı tebrik etmekten kendimi alamadım. Binbaşı Shelford, nazik bir ifadeyle:

Gerçekten de güzel bir gemidir, dedi. Fakat, boynunun çok uzun oluşu manevra kabiliyetini azaltıyor. Bu bakımdan, çalışmalarımız için uygun görülmüyor. Bunun ufak eşi Albatros’a sahip olmayı çok arzu ederdim. Fakat, onu Fransızlara vermişler. İstemekte geciktiğim için çok üzgünüm.

Fransaya mı? Bundan hiç haberim yoktu. Acaba Albatros ne olmuştu?

Yorulmadan araştırmaya başladım. Yaptığım soruşturmada Albatros’un yanlışlıkla römorkörler sınıfına ayrılarak, Cherbourg’a gönderildiğini öğrendim. Resmi makamlara yaptığım müracaat sonunda, Albatros’un bize verilmesini sağladım.

Saout usta ve Fargues’ın yardımıyla bir haftada Albatros’un çalışmalarımıza uygun tarzda donatıp, Toulan’a götürdüm. D.G.A’ın vazgeçilmez bir yardımcısı oldu.

Albatros’u Toulan’a getirdikten sonra Saout ustayla faaliyete geçtik. İki ay devam eden yorucu bir çalışmadan sonra, Albatros’u gerçek bir denizaltı araştırmaları labaratuvarı durumuna getirdik. Bu arada ismini de değiştirmeyi ihmal etmedik. Ünlü bir deniz mühendisinin hatırasını yaşatmak amacıyla İngenieur – Elie – Monnier adını verdik.
Batık gemi Dalton bize derine dalmak konusunda ilk bilgiyi vermişti. Elie – Monnier ile Okyonuslara korkmadan açılabildik. Ekvatora kadar Afrika’ya gittik. Gemimize bilginler misafir oldular.

Böylece teşkilatlandıktan sonra D.A.G. Birleşik Amerika da, İngiltere de, Almanya da, İsveç’te ve İtalya’daki balıkadam kulüpleriyle temasa geçti.

Sanary’deyken bir Pazar günü Dumas, terk edilmiş küçük bir İtalyan kalesinde el bombaları bulmuştu. Bombalardan birini denize attı. Birkaç kupes yan veya sırtüstü dönmüş olarak su üstüne çıktı. Aynı anda Philippe’le Dumas suya daldılar. Denizin dibinde on misli daha çok ölü balık vurdular. Bu dinamitle balık avcılarının, balık nesli bakımından ne kadar zararlı olduğunu ispat etmiş oluyordu.

Dumas, denemenin sonucundan emin olmak için tekrar bir el bombası attı. Bu sefer bomba patlamadı. Bir kaç dakika bekledikten sonra patlamayışın sebebini anlamak için suya daldı. El bombası, on metre derinlikte duruyordu. Onu net bir şekilde görebiliyordu. Fünyenin yakınında ufacık hava kabarcıkları birikmişti. Dumas, tehlikenin büyüklüğünü anlamaya fırsat bulamadan bomba tam altında patladı. Dumas, ölüm tehlikesinin en çok olduğu bir yerde bulunuyordu. Çünkü, su içinde patlayan bir bomba yüzeye doğru daha şiddetle hissettirir. Bunun sebebi, yüzeye doğru basıncın azalmasıdır. Bombanın parçaları ise, öldürücü değildirler. Su kitleleri tüfek kurşununa olduğu gibi, bomba parçalarına karşı da kalkan görevi görür. Öldürücü olan, bombanın patlamasıyla, meydana gelen basınç dalgalarıdır.

Dumas, sudan sendeleyerek çıkmıştı. Şiddetle sarsılmış olmasına rağmen, basınç dalgaları kendisi için öldürücü olmamıştı.
Bu olay bizi uzun uzun düşündürdü. El bombasının Dumas’ı öldürmesi gerekiyordu. Sudan sadece sersemlemiş olarak çıkmasına bakarak, çıplak vücudun basınç dalgalarına daha dayanıklı olduğunu kabul edebilir miydi? Bu problemi çözümleyebilmek için, daha sonraki günlerde ikişer ikişer suya daldık. Yarım kiloluk değişik cinsten patlayıcı maddeleri patlatmaya başladık. Her seferinde, patlama yerine biraz daha sokuluyorduk. Bu yaklaşma, patlamanın etkisine dayanamayacağımız, bir mesafeye ulaşıncaya kadar devam etti. Büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu biliyorduk. Çünkü patlama sırasında hiçbir şey hissetmediğimiz halde, daha sonra kendini belli edecek olan bir iç kanaması bizim için öldürücü olabilirdi. Allaha şükürler olsun ki, böyle üzücü bir olayla karşılaşmadan denemeler sona erdi.

Yazarlar: Jacques – Yves Cousteau ve Frederic Dumas
Tercüme eden: Necat Coşkun

Yazı Dizisinin Diğer Bölümleri<< Sessiz Dünya – 10Sessiz Dünya – 12 >>
Etiketler

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı