Dalış YazılarıKöşe YazılarıNecat Coşkun

Sessiz Dünya – 15

Robert, yüzüme ayrı ayrı bakarak:

Mevsimin sonuna doğru bir gün, adamlarımla birlikte denizin üstünde çalışırken, akıntıya kapılan sandalımız demir tarayarak, yavaş yavaş yer değiştirmişti, diye anlatmaya devam etti. Demirin bir yere takılarak, sandalın sarsıldığını hissedince, akıntıya kapıldığımızı anlayabilmiştik. Acaba, demirimiz nereye takılmıştı? Derhal denize dalmıştım. Tahmin edin bakalım neyle karşılaştım? Ville-De-Grasse’la!… Koca gemiyi görünce, çocuklar gibi sevindim. Bin yedi yüz elli altını ele geçirmiştim artık. Günlerce, balçık içinde çalıştım. Bazen diz üstü çöküyor, çamurun her santimetre karesini avuçlayarak, araştırıyordum.

En sonunda, altının saklı olduğu kasayı buldum. Demir çubuklarla kasayı açtık. Fakat içinden ne çıktı biliyor musunuz? Tiyatroda kullanılan süs eşyaları, sahte mücevherler!… Delirecek gibiydim… Geminin her tarafını aradım… Fakat, bin yedi yüz elli altını bulamadım… Buna rağmen, altınların hala denizin dibinde olduklarına eminim.

Robert, bize Ville-De-Grasse’ın yerini göstereceğine söz verdi. Bu konuda sorduğumuz bütün sorulara açık cevaplar verdi. Bu konuda sorduğumuz bütün sorulara açık cevaplar verdi. Bu, ilerideki başarımız için iyi bir işaret sayılabilirdi. Buna rağmen,elli beş metre derinlik endişeyle düşündürüyordu. Araştırma yapmak, hatta film çekmek için bu derinlik bize gerektiğinde çok görünüyordu.

Bu sebeple, çalışmalara Michel-Say’den başlamaya karar verdik.
İkinci dalışta Michel-Say’i bulmaya muvaffak olduk. Elli metre derinlikte, Ufuk dediğimiz sınıra yakın bir yerde, sisler arasında kocaman bir leke görünüyordu. Acaba bu iri bir kaya mıydı? Oraya doğru yüzdük. İyice yaklaşınca bunun bir batık gemi olduğunu gördük. Burun kısmında, yosun tutmuş iri yazılar okuduk: Michel-Say. Gövdeye sürtünürcesine geriye doğru yüzdük. Kanatları kırık uskur, yarı yarıya kumlarla gömülmüştü.

Gövdenin parçalanan yerlerinden uskur şaftı görünüyordu. İskelet haline gelmiş olan kaptan köşkü her tarafından delinmiş eski bir buhar kazanına benziyordu. Daha ilerde, ezilip yassılaşmış ambar dairesi göze çarpıyordu. Gemiyi yakından tetkik ettikten sonra, Robert’in, mübalağa etmiş olduğunu anladık. Michel-Say, boyu elli metre olan ufak bir gemiydi. İç kısmı, kelimenin tam anlamıyla bir balık yatağıydı.

Michel-Say’i aradığımız sırada, karşımıza son derece iri mercanlar çıkmıştı. Gemiden içeri girdiğimiz zaman da başka mercanlarla saklambaç oynamaya başladık.

Bütün araştırmalarımız sırasında bir buçuk çuval un bulduk. Robert, koskoca gemide ancak bu kadar şey bırakmıştı.

Daha sonra da zaman zaman Michel-Say’i ziyaret ettik. Bu araştırmalarımız sırasında Dumas, Robert’in almayı unuttuğu pirinç bir fenerle, üstü midye ve yosunlardan görünmez ufak bir dürbün buldu.

Bütün gayretlerimize rağmen Ville-De-Grasse’ı bulamıyorduk. Michel de, bize söz vermiş olduğu halde, bir türlü geminin yerini göstermeye yanaşmıyordu. Kısa bir süre sonra ölen ihtiyar dalgıçla birlikte, yandan çarklı gemiyi bulma ümidimizi de kaybetmiş olduk.

1949 yılında bir gün, Ribaud civarında dolaşırken, Elie-Monnier’nin radar ekranında büyük bir karartı gördük. Dumas, ihtirasla denize atladı. Bir iskandil ipine tutunarak, süratle dibe ulaştı. Fakat, telaşla denize atlarken hava borusunun rakorunu sıkmayı ihmal ettiği için, kısa bir zamanda bol bol su yutmuştu. Bununla beraber, bir kaç yüz metre ileride, iri siyah bir gölge görmüştü. Biraz yaklaşınca bunun, yosun tutmuş iki kocaman çark olduğunu anlamıştı. Her teneffüs edişinde havayla birlikte bir miktar su yutmasına rağmen Dumas, enkaza yaklaşmış, geminin tam ortadan ikiye ayrılmış olduğunu görmüştü. Paslanmış iri demir parçaları, geniş bir alana yayılmıştı. Yerde krem kavanozları, paslı tencereler ve birkaç içki şişesi göze çarpıyordu. Manometre, derinliğin yirmi beş metre olduğunu gösteriyordu. İhtiyar dalgıç bu hususta yalan söylememişti.
Daha çok tuzlu su yutmak istemeyen Dumas, yerdeki krem kavanozlarından birini alarak, su yüzüne çıktı. Dumas, gemide hiç bir şey bulamayacağımıza kati olarak inanmıştı. Yapılacak araştırmalar, boşuna bir yorgunluk olacaktı.

Yazarlar: Jacques – Yves Cousteau ve Frederic Dumas
Tercüme eden: Necat Coşkun

Yazı Dizisinin Diğer Bölümleri<< Sessiz Dünya – 14Sessiz Dünya – 16 >>
Etiketler

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı