Deniz YazılarıKöşe YazılarıTalip Özcengiz

Koyu Mavi Anılar

Merhaba dostlarım !

Benimle 1981 yılının temmuz ayına dönüp bir mavi hem de ” koyu mavi ” bir anımı paylaşmaya ne dersiniz ?

Belçika’ nın Antwerp limanından 20000 tonluk bir dökme yük gemisi ile sallan yuvarlan Atlantik okyanusunu geçiyoruz. Gemimizin ambarları boş, bütün balast tankları dolu olmasına rağmen nefes alan bir dev gibi masmavi okyanus dalgalarının kucağında beşik gibi sallanıyoruz. İngiliz adalarını dümen suyunda bıraktıktan sonra bir hafta boyunca 20-25 derece yalpa ve baş-kıçlar ile günler birbirini kovaladı. Vardiyacılardan başka kimse ayakta değildi. Birkaç gün
kahvaltılıklar ve kızarmış ekmekle idare ettikten sonra aşçıbaşımız etli
patates ile günlerce kaynayan midelerimize bayram ettirdi !

Güverteye çıkmak tehlikeli olması sebebiyle köprüüstünde misafirimiz hiç eksik olmuyordu. “Bir kahve suyu koysak mı ? ” veya ” Bir çay demlesek mi ? ” heyecanlı sohbetlerin anahtar sözcükleri oluveriyordu.

Bu tarihler de gündüz okyanus vardiyaları çabuk geçerdi. Sextant ile en az 1-2 saat oyalanırdık. Telsiz zabitinin mors ile aldığı sinoptik kodlarını haritaya geçirmek en az bir saat, mevki koymak, saat başlarında barometre, termometre, rüzgar yönü ve şiddeti tayini,
jurnali yazmak, saatleri ayarlamak, iskele-sancak kırlangıçtan kırlangıça voltalar…Zaman su gibi akıp geçerdi…!

Atlantiği bitirip Amerika Birleşik Devletlerinin güneydeki bahçe kapısı
Florida’ nın Key West’inde 100 deniz mil mesafede bir tropikal fırtına
ihbarı almıştık. Kuzey doğuya doğru 15 deniz mili hareketi vardı. Pruvamıza 3 günlük mesafedeydi. Kaptanımız sinoptik haritayı günde 2 kere yapmamızı istedi. Ertesi günden itibaren hava ve deniz artmaya başladı. Kırlangıçlara dahi çıkamaz olduk. 20000 tonluk bir dökme yük gemisinde dümen tutarken yalpaların alt ölü noktasında denizi görmek bayağı keyifli oluyordu doğrusu(!)

Artık ağır yalpalarda seyir yapmaya başlamıştık. Dümen hep elde gidiyorduk. Pruva 20 derece iskele sancak geziyordu. Ayakta sadece vardiyacılar vardı..Geminin zabitan ve mürettabat salonları
boştu. Geminin hertarafından çeşitli sesler geliyordu. Gündüzler bir
şekilde geçiyordu ama geceler – yok mu ah o geceler – geçmek bilmiyordu.Bir yerde durmak için her iki bacağını bir metre açmak gerekiyordu. Dürbünle pruvaya bakmak için kendini bir yere yaslamak veya sıkıştırmak zordunda kalıyordun.

Makine ‘seyirdim‘ yapmaya başladığından tornayı düşürmüştük. Süratimiz 3-4 deniz miline kadar düşmüştü. Havanın sertleşmesinden sonra 2 gün boyunca ne sinoptik harita ne de rasat yapabilmiştik. Vardiyaya çıkan 4 saatlik vardiyasının sonunda tahmini sürat ile bir parakete mevki koyup kamarasına gidip yatıyordu…

-/-

Dürbün ile artık önümüze değil nereden ne kopacak diye güverteye
bakıyorduk.Sinirler gerilmiş ve ağızları bıçak açmıyordu. 20 yıllık deniz hayatı boyunca evinde toplam sadece 10 ay kalmış tecrübeli telsiz zabitimiz başka bir kanaldan; önünde başka mors sinyalleri olmasına rağmen arka plandan duyduğu zayıf sinyallerden zar-zor bir sinoptik hava raporu alabilmişti. Bizim yılların emektar telsizcimiz mors sinyallerini kalem ile müsvette yazmaz, direkt olarak daktiloya dökerdi. Aldis lamba ile geminin adını yazmak için günlerce çalıştığımı düşündüğümde bu bana inanılmaz geliyordu..!

Haritayı çıkardığımızda bir nefeste aşağıya koşup kaptanı köprüüstüne çağırdık.Gözlüklerini takıp dikkatlice haritaya eğildi.Eline bir müsvetta kağıt alıp birşeyler karaladı. Ağzından fısıldar gibi çıkan şu sözcükler hala kulağımdadır ve asla unutamam.

-” Bizi Allah korumuş… ”

Eskiden Atlantik okyanusunda doğan tropikal fırtınılara ELENAELIZA,MARY vb. kadın isimleri verilirdi. Neden sadece kadın isimleri verildiği konusunda çeşitli gemici hikayeleri vardır ancak şimdiler de erkek isimleri de veriliyor.

Bizim sinoptik harita çıkaramadığımız 2 gün boyunca şu anda ismini
hatırlayamadığım – belki de unutmak istediğim- tropikal fırtına saat yelkovanın aksi istikametinde kendi etrafında döne döne üzerimize gelmiş ancak bizi tam içine almadan “eteklerinden” silkelemişti !

Daha yolun başında genç bir denizci olarak kaptana dedim ki ;

-Tam içine girseydik gemiye ne olurdu Süvari bey ?

Gözlüklerinin üzerinde bakarak elindeki müsvette kağıdı avucunda buruşturdu ve harita masasının üzerine fırlattı.

-İşte böyle olurduk ! dedi.

Bütün denizcilere ” dost fırtınalar ” dilerim.

Selametle kalın.

Talip ÖZCENGİZ
Y.D.O Güverte 1982 / Amatör Yazar – Şair
Uzak Yol Kaptanı

talocukos@hotmail.com

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı